20 Şubat 2009 Cuma

İSTİKLAL MARŞI

Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.

Çatma, kurban olayım, çehreni ey nazlı hilal!
Kahraman ırkıma bir gül! Ne bu şiddet, bu celal?
Sana olmaz dökülen kanlarımız sonra helal...
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!

Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.

Garbın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar,
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
'Medeniyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?

Arkadaş! Yurduma alçakları uğratma, sakın.
Siper et gövdeni, dursun bu hayasızca akın.
Doğacaktır sana va'dettigi günler hakk'ın...
Kim bilir, belki yarın, belki yarından da yakın.

Bastığın yerleri 'toprak!' diyerek geçme, tanı:
Düşün altında binlerce kefensiz yatanı.
Sen şehit oğlusun, incitme, yazıktır, atanı:
Verme, dünyaları alsan da, bu cennet vatanı.

Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda?
Şuheda fışkıracak toprağı sıksan, şuheda!
Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda,
Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.

Ruhumun senden, ilahi, şudur ancak emeli:
Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli.
Bu ezanlar-ki şahadetleri dinin temeli,
Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli.

O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım,
Her cerihamdan, ilahi, boşanıp kanlı yaşım,
Fışkırır ruh-i mücerred gibi yerden na'şım;
O zaman yükselerek arsa değer belki başım.

Dalgalan sen de şafaklar gibi ey şanlı hilal!
Olsun artık dökülen kanlarımın hepsi helal.
Ebediyen sana yok, ırkıma yok izmihlal:
Hakkıdır, hür yaşamış, bayrağımın hürriyet;
Hakkıdır, hakk'a tapan, milletimin istiklal!


Mehmet Akif Ersoy

16 Şubat 2009 Pazartesi

Hiç

Sen karanlıkta aynaya baktın mı hiç
Gördüğüm ben miyim
Yoksa düşmanım mı diye şüphe duydun mu hiç
İçinde bir korku hissettin mi derinden
Sen hayatını bir kez olsun sorguladın mı hiç?

13 Şubat 2009 Cuma

Gün içimden birşeyleri değiştirdi

Gün, içimden (de) birşeyleri değiştirdi.
İzlediğim aynalar, yüzlerimi değiştirdi.
Zeytin gözlü çocukları(nı) vurdu okları –ki Eros’un-
Leylâk ve yosun, (gün oldu,) yerlerini değiştirdi.

İçimde kaç bahâr öldü; öldüremedi gün seni yüreğim…
İçimde ilk bahâr öldü; soldu çiçeklerin gülü yüreğim…
Leylî gecelerde, yerden yere vurdu beni yüreğim;
İçimde “hiç kanamaz!” dediğim yerlerimi değiştirdi.

Mor bir kaftân giydim ve başımda dikenli tâcım…
Lâl dudağımdan dökülürken kanlı bir mezmûr gibi acım…
Eskiyen günler gibi, öyle(sine) eski ve ak saçım;
Rûhum, kabuk bağladı; gönlüm, deri değiştirdi.

Târık gibi gemileri, yakıp uğrun(d)a gözlerinin…
Rüzgâr gibi –kimileri,- esip her saç telinin…
Gidişin sonbahârdı, “sen”i de alıp gitmiştin…
Geldin ammâ ki bir vuslât, neyi değiştirdi!...


Gizli İlimler Akrostişi

12 Şubat 2009 Perşembe

ELİMDEN GELEN BU

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Çoğalmak neyse ne azalmak zor
Birisi seni her an bırakıp gittiğim
Öbürü kan gibi tutulmuş seviyor
Ağzındaki acı alnındaki çizgiyim
Gözlerine kirli bir bulut getirdim
Hiçbir sevinç aydınlığı onu silemiyor

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
Birisi kapadığın kapılardan gitmiyor
Yağmur yağmaksa o güneş açmaksa o
Bir yerin üşüse onun sıcaklığı
Öbürü en içten çağrını işitmiyor
Alıp tutmaksa o basıp gitmekse o
Bakışları kıyısız deniz uzaklığı

Elimden gelen bu ben iki kişiyim
İkisi birden çıkmaya uğraşıyor
Bilmem ki hangisinden nasıl vazgeçeyim
Birisi yeni baştan serüvene başlamış
Öbürü silahında son mermiyi sıkıyor
Çoğalmak neyse ne azalmak zor

ATTİLA İLHAN